13 Haziran 2015 Cumartesi























YAĞMUR

Merhaba Arkadaşlar

Bugün sizinle çok nefis bir kek tarifi paylaşacaktım ama benim fotoğraf makinesi akşam olunca çekmek istemiyor. Ben de zorlamadım. Onun için sizinle biraz sohbet edelim dedim.


Biliyorsunuz kaçgündür yağmur yağıyor. Nisan da yağması gereken kırkikindi yağmurları nedense Haziran ayında yağmaya başladı. Akşamüstü babamdaydım. Kocaman korkuttu bugün bizi biraz. Neyse yağmur yağıyordu. Baktım ki mahallenin ufaklıkları yağmurun altında bağıra çağıra koşturuyorlardı. Tepelerinden paçalarına kadar ıslanmışlardı. Bir den gözümün önüne kendi çocukluğum geldi. Ve yağmuru ne kadar çok sevdiğim.

Eskiden ben küçükken okuldan çıktığım gibi eve koşardım. Üstümden önlüğü çıkarmadan hemen derslerimi yapardım. Sonra önlüğü fırlattığım gibi, bir cebimde çerez, bir cebimde ekmek artık içinde evde ne varsa doldururdum. Biz,  amcam ve dedemle aynı bahçenin içinde yaşardık. Rahmetli amcamı Muğla'da tanımayan yoktur. Meşhur Tostçu Süreyya. Muğla'ya yolu düşenler mutlaka onun tostundan yemiştir. Bakardım eğer amcam tost hamurlarını bitirmemişse önce ona yardım ederdim. Benim hamurla tanışmam amcam sayesindedir. Eğer amcam işini bitirmişse ben yola fırlardım hemen. Daha önce araba sevdamı anlatırken benim küçükken hiç kız arkadaşım olmadığını söylemiştim size. Feyzullah, Alirıza, Sinan ve ben mahallenin çetesi.

Akif amcamız vardı, çocukları sevmezdi. Onu kızdırmak için neler yapmazdık. Adam en sonunda bastonla kovardı bizi. Ağaçların başına çıkıp dut yerdik. Yedi kiremit oynardık. Bilye oynardık. Top oynardık. Yağmur yağdığında sular birikirdi yollarda. Tepemizde gök patlardı adeta. Biz saçakların altında beklerdik. Beklerdik ki kağıttan kayıklarımızı su çukurlarının içinde yüzdürelim. Çukurlar yetmezdi bazen, iki çukur arasına kanal açardık. Bir çukurdan diğerine kayıklarımızı yarıştırırdık. Hızlı yüzsünler diye yerlerde dizlenir üflerdik, rüzgar ederdik güya. Seninki geçti, benimki geçti diye dövüşürdük bir de. Üstümüz başımız çamur tabi.  Yağmurdan sırılsıklam olurduk. Eve döndüğümde elbette bir sürü azar işitirdim. Bazen ceza alırdım. Ama benim için mutluluk buydu. Cebimde ekmeğim, elimde kayığım ve yağmur. Sobanın başında içilen sıcacık bir tarhana çorbası ve yorgunluğun inanılmaz hafifliğinde çocukluk düşlerine dalmak.

Benim için yağmur; huzur demek, sakinlik demek, arınmak demek, sabır demek, hayallerini bir kayığa bindirip uzak diyarlara göndermek demek. 

Keşke yine çocuk olabilsek te, umutlarımızı kayıklara yükleyip yüzdürebilsek.









0 yorum:

Yorum Gönder